Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kulağımıza ne kadar hoş gelse de, bu bir ötekileştirmeden başka bir şey değil aslında… Kadın hakları bildirgesine ihtiyaç duymak, kadınlar gününe ihtiyaç duymak hala bazı ülkelerde kadının adının olmadığını ve bunu her seferinde insanlığa hatırlatmamızı gerektiriyor.
Bütün bu çabalarımıza rağmen ülkemizde, her üç kadından birinin erkeklerin duygusal, sözel veya fiziksel şiddetine maruz kaldığını, her türlü önleme rağmen kadın cinayetlerinin önüne geçemediğimiz de bütün bu çabalarımızın hala bir sonuç vermediğinin bir göstergesi.
Kadının nesiller boyu ötekileştirilmesinin önüne neden geçemiyoruz ve neden erkek merkezli bir toplum olmaya devam edip şiddeti normalleştiriyoruz?
Çünkü ataerkil toplumlarda erkeğin kadını ötekileştirerek onu egemenliği altına almaya çalıştığı bilinmektedir. Hatta sadece kadını değil koca, eş ve çocuklarını kendisine mutlak itaatle yükümlü öteki bireyler olarak ele alır ve böylelikle kendini merkeze koyup ev içerisindeki diğer bireyleri ötekileştirir. Ev içerisindeki ilişkileri güç merkezli oluşturarak gücünün herhangi bir zayıflığa uğradığını fark etmesiyle gücünü kazanabilmek için şiddete başvurur. Çocuklar yetişkinlerin bu davranış kalıplarını gözlemleyerek ve taklit yoluyla öğrenmesiyle bu durumu içselleştirirler. Sürekli şiddet görerek yetişen çocuk, şiddeti normalize eder ve bunu bir iletişim yöntemi olarak kullanır. Sağlıksız bir iletişim yöntemi olarak başvurulan şiddet maalesef ki bilinçdışı davranış olarak sergilenir.
Peki, bu toplum sorununu nasıl çözümleyebiliriz?
Yorum Gönder