“Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından 140. grup maden arama sahası için toplam 766 alanda maden arama ihalesi yapılacağını açıklanmıştır. Türkiye’nin farklı yerlerinde olan 766 alan maden sahasının 9 tanesi de Hatay’da yer almaktadır ve ihaleye açılan bu sahaların niteliğine dair hiçbir bilgiye yer verilmemiş, bu sahaların; mera, orman, tarım alanı ya doğal arkeolojik sit alanları ya da su havzaları olup olmadıkları ihale duyusunda belirtilmemiştir yer almamıştır.
766 maden arama sahasından 2’si, Hassa’da, diğer sahalar ise Erzin, Dörtyol, Samandağ, Belen ve İskenderun’da kurulmak isteniyor. Arsuz-Samandağ-Belen üçgeninde, üstelik bölgede yaban ve doğal hayatı koruma, doğal tarım hamlesi yanı sıra Hatay Valiliği tarafından da Samandağ-Arsuz sahil yoluyla desteklenen turizm hedefi bu kadar belirleyici iken, bu uygulama düşündürücüdür. Geçtiğimiz ay hizmete açılan Arsuz-Çevlik yolu civarında maden ocağı sahaları oluşturulmak istenmesi halkta ‘Acaba bu yol turizm için değil de AKP hükümetinin halkın tepkisini çekmemek adına gizli olarak yürüttüğü maden sahaları için mi açıldı?’ sorusunu akıllara getirmiş durumda!
Antakya, İskenderun, Arsuz, Belen, Dörtyol ve Hassa’nın tarım alanları, mera, orman ve sit alanları bu maden arama yapılacak ve taş ocağı işletmesi kurulması amaçlanan yerler sayesine talan edilecektir.
Rant uğruna Hatay’da 75 bin dönümlük alanda maden arama sahası açmak ormanlarımızın, dağlarımızın tahrip edilmesine ve doğanın dengesinin değişmesine neden olacak beraberinde felaketler getirecektir.
Arsuz’da maden ocağı, Payas’da sanayiden kaynaklı hava kirliliği yanında bir de karbon siyahı fabrikası, İskenderun’da dağları delik deşik eden ocaklar ve angus çilesi derken doğa ve insan sağlığı hiçe sayılmaktadır. Hatay halkı tarlası, bahçesi, hayvan yetiştiriciliği, toz kirliliği açısından şehirde artan, kamyon trafiği ve halk sağlığı açısından madencilik faaliyetlerinin yapılmaması istiyor. Hataylılar nefes almak, doğalarının katledilmemesini istiyor. Bir tarım, turizm şehri olan Hatay’ı korumak boynumuzun borcu olmalı.
Covid-19 salgını gösterdi ki çevre ve doğayla ne kadar çok oynarsak, orman ve tarım alanlarını ne kadar talan edersek sağlığımız da elimizden o denli hızlı gidecek. İnsan ve doğa sağlığını olumsuz etkileyen en büyük unsurların iklim değişikliği, madencilik faaliyetleri, endüstriyel tarım ve hayvancılık olduğunu tüm dünya kabul etmişken birtakım kişiler çevrenin kirletilmesiyle para kazanıyorlar ve onları durdurmak da vatandaşa düşüyor.
Doğaya bir günde yaptığımız katliamın telafisi on yıllarca mümkün olmuyor. Temiz doğa, temiz çevre, temiz hava gelecek nesillere bırakacağımız en değerli miras ve en büyük sorumluluğumuzdur. Bu bizlerin ve hükümetlerin boynunun borcudur.
Tüm dünya yenilenebilir enerjiye yönelmenin gerekliliği kabul etmiş, doğa ve canlı hayatını önceleyen projeleri hayata geçirirken AKP hükümetleri eliyle dünyanın tersine çevre kirliliği ve ekolojik dengeyi bozacak faaliyetlerle rant peşinde koşan bir Türkiye yaratıldı. AKP hükümetlerinin gelecek nesilleri düşünmeden yandaş doyurmak uğruna yaşam alanlarımızı hiçe saymasına karşı çıkacağız.
Doğanın ve insanlığın sesini duyurmak için Hataylılar bir araya gelip 1 Eylül Dünya Barış Gününde barış, kardeşlik ve sevgi şehri Hatay’dan ‘‘Doğayla barış, kardeş ol. Doğa düşmanlığı insanlığa düşman olmaktır’’ diye haykırıyoruz;
Gelin, hep beraber doğaya yapılacak bu zulme karşı çocuklarımız için, torunlarımız için, en önemlisi de insanlık için karşı koyalım.”
Yorum Gönder