CHP Milletvekili Suzan Şahin, 8 Mart dünya kadınlar günü dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Vekil Şahin mesajında şu ifadelere yer verdi;
Kadınların eşit ve özgür bir birey olma yolundaki mücadelelerinin temelinin atıldığı 1857 yılında New York kentinde tekstil sektöründe çalışan kadınların düşük ücretleri, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto ettikleri büyük kadın grevlerinden yıllar sonra 1975 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından 8 Mart tarihi Dünya Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir. Bu vesileyle öncelikle tüm dünyada yüzyıllardır kadınların yürüttükleri özgürleşme ve eşitlik mücadelesinin yıldönümünü kutluyorum. Toplumun yarısını oluşturan kadınların eğitimden siyasete, istihdamdan sağlığa kadar birçok alanda eşitsizliğe ve ayrımcılığa maruz kalmadığı, her alanda eşit ve özgür hissedebildiği bir Türkiye’nin özlemini kuruyor ve bunun için mücadele ediyoruz.
Güçlü bir millet olmanın yolunu kadınların her alanda yükselmesini sağlamak olduğunu ifade eden Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı eşitlik fikri ne yazık ki günümüz iktidarınca anlaşılamamıştır. Kadın-erkek eşitliğinin fıtrata aykırı olduğu düşüncesinde ülkemizde ne yazık ki kadınların can güvenliği dahi sağlanamamakta ve kadınların yaşam haklarının ellerinden alınmasına seyirci kalınmaktadır. OECD ve AB ülkeleri arasında ülkemizde kadına yönelik şiddet oranları en yüksek rakamlara ulaşmış, kadınlar Cumhuriyet ile birlikte kazandığı tüm hakları kaybeden bir noktaya gelmiştir.
Dünya Ekonomik Forumu Küresel Toplumsal Cinsiyet Açığı Endeksi 2020 raporuna göre 153 ülke içerisinde 130’uncu sırada, ekonomik katılım ve fırsatlarda 136’ıncı sırada, eğitime erişimde 113’üncü sırada, sağlık ve yaşam süresinde 64’üncü sırada, politik güçlenmede 109’uncu sırada,
OECD Toplumsal Kurumlar ve Toplumsal Cinsiyet Endeksi 2019 raporuna göre Türkiye %25 eşitlik değeriyle düşük ayrımcılık kategorisindeki ülkeler arasında, 120 ülke arasında 58’inci sırada yer almaktadır.
Toplumun yarısını oluşturan kadınlar karar alma mekanizmalarında yer alamamakta, Mecliste kadın temsili yüzde 17 ile sınırlı kalırken, tarihi boyunca hiç kadın milletvekili çıkarmamış illerimiz bulunmaktadır. Bununla birlikte Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde 17 üyenin sadece 2’si kadınlar oluşurken 57 Bakan yardımcısının sadece 4’ü kadındır. Kadın vali sayısı 2 ile sınırlı kalırken, yüksek yargı organlarının içerisinde hiç kadın başkan bulunmamaktadır. Rektörlük gibi üst pozisyonlarda bulunan kadınların oranı %9,54 iken, devlet üniversitelerinde 8, vakıf üniversitelerinde sadece 7 kadın rektör bulunmaktadır.
Uluslararası endekslerde kötü bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz ülkemizde, her 4 kadından sadece 1’i işgücünde yer alabilirken, OECD ülkelerinde %53 düzeyinde olan kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye’de %34’tür. Pandemi ile birlikte işsizliğin daha da artması kadın ve erkek işsizlik oranları arasındaki uçurumu daha da açılmış, çalışmaya hazır olduğu halde iş arama umudu olmayan kadın işsizlerin oranı yüzde 171 artmıştır. 5 milyon kadın yoksulluk sınırı altında yaşamakta, sosyal yardım alanların yüzde 61’i kadınlardan oluşmaktadır. Bununla birlikte toplumsal yeniden üretimin yükünü sırtında taşıyan kadınlar ev içinde erkeklerin 4 katı fazla zamanı ev işlerine ayırmaktadır. 1 milyon 741 kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına katılamazken, 494 bin kadın ev işleri ve bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrılmıştır. Sadece 1 yıl içerisinde işgücüne dahil olmayan kadın sayısı 1 milyon 400 binden fazla artış göstermiştir.
Çalışma hayatına alınmayan ya da istihdamdan uzaklaştırılan kadınlar toplumda oluşan toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, şiddet ve kadın cinayetleri tehlikelerine karşı daha korunmasız hale gelmekte ve bu eşitsiz durum kadınlara daha çok şiddet olarak geri dönmektedir.
2019 yılı OECD verilerine göre Türkiye kadına yönelik şiddette 36 OECD üyesi ülke arasında birinci sırada yer almaktadır. Kadına şiddete ilişkin verilerin düzenli olarak yayımlanması konusunda da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemektedir. Bu nedenle kadın cinayetlerinin rakamlarını kadın örgütlerinin yaptıkları basın taramaları sonucunda hazırladığı verilerden öğrenmekteyiz. Bu verilere göre 2020 yılında ise 300 kadın öldürüldü, 171 şüpheli kadın ölümü, 96 kadın tecavüze uğradı, 147 kadın taciz edildi, 265 çocuk cinsel istismara uğradı, en az 792 kadın şiddet sonucunda yaralandı.2021 yılının ilk iki ayında ise 56 kadın öldürüldü, 28 şüpheli kadın ölümü, 21 kadın tecavüze uğradı, 18 kadın taciz edildi, 16 çocuk cinsel istismara uğradı. Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetin geçen yılın Mart ayına göre %38,2 oranında arttığı belirtilirken Polis Akademisi Başkanlığı tarafından hazırlanan “Covid-19 salgını ve sonrası devlet, demokrasi ve güvenlik” başlıklı raporda aile içi şiddetin arttığına dikkat çekilmiştir. Yine aynı pandemi ile birlikte ev içi şiddetin komşular tarafından bildirilmesi ise yüzde 100 oranında artış gösterdiği, fiziksel şiddetin yüzde 80, psikolojik şiddetin yüzde 93, sığınma evi talebinin yüzde 78 oranında arttığına dikkat çekilmektedir.
Her gün üç kadının öldürüldüğü ülkemizde, kadınların şiddete uğramaması için yeterli önlemlerin alınmadığına şahit oluyoruz. Dün Samsun’da bir kadının 5 yaşındaki çocuğunun gözü önünde uğradığı şiddetin görüntüleri ne yazık ki bu durumun örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Toplumsal belleğimizde unutulmaz birer trajedi ve yas olarak kalan Emine Bulut, Pınar Gültekin ve daha nice kadının canice hayattan koparılışları da toplumsal travma haline gelmiştir. Ne yazık ki ülkemizde kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve cinsel saldırı dosyalarında etkili soruşturma yürütülmemekte, çok sayıda dosyanın yargı eliyle sürüncemede bırakılmakta, artan kadın cinayeti davalarında halen haksız tahrik ya da iyi hal indirimlerinin failleri cesaretlendirici şekilde uygulanmaktadır.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir adım bile ileri gidilemediğinin önemli bir göstergesi olan bu veriler ortaya koymaktadır ki; iktidarın sessizliği, failleri “aklama” çabası, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik yürütülen karalama kampanyaları evlerde, sokaklarda, işyerlerinde kadına yönelik şiddet uygulayanları daha da yüreklendirmektedir. Şiddet azaltılması gereken bir insanlık hakkı ihlali iken, devletin şiddeti yüreklendirmesi, özendirmesi çok büyük bir çelişkidir. Aynı zamanda kadınların güçlendirilmesi yönünde somut ve kararlı bir iradenin olmadığının da önemli bir göstergesidir.
Kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için hazırlanış İstanbul Sözleşmesi uygulanmamaktadır. Bununla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukuktaki yansıma olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Engellenmesine dair Kanunun uygulanmasında yaşanan sorunlar hala devam etmektedir. Kadınlar kanun kapsamında alınan koruma kararlarına, tedbirlere rağmen şiddete uğramaya, öldürülmeye devam etmektedir. 6284 sayılı kanun, uygulayıcılarının pasif ve özensizliği ile işlevsiz ve kağıt üstü bir kanun haline getirilmek istenmektedir.
Kadınları koruyan tüm düzenlemelere rağmen, kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesinin en önemli nedeni şiddetin kaynağına odaklı çözümlerin geliştirilememiş olmasıdır. Devletin bu anlamda kadınları güçlendirecek politikaları, tam tersi kadınların insan haklarını, en önemlisi yaşam haklarını koruma altına alan uluslararası sözleşmeleri ve kanunları kaldırmaya yönelik talepleri karşısında etkisiz kalmaktadır. Kadın cinayetlerini durdurma iradesini açıkça ortaya koyamayan iktidar, çözüm yoluna da saldırarak kadınların öldürülmesine sessiz kalmaktadır.
Tüm kadınların şiddetten uzak eşit ve özgür olduğu dünyanın yaratılması, eşitlik anlayışının yerleştirilmesi ve kadınların görünür olması için mücadeleye devam edeceğiz. Bunun için öncelikle içeriği ve kapsayıcılığı ile güçlendirici bir yerde duran ve kadınlar için İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın uygulanması için ses çıkarmaya devam edeceğiz. Kadınların yaşam hakkı için mücadeledeki en büyük araçlarımızdan birisi olan İstanbul Sözleşmesinden de haklarımızdan da vazgeçmeyeceğiz.
Ataerkil ve toplumun yarısını oluşturan kadınları ikinci plana atan politikalara karşı, kadın erkek eşitliği fikrinin öncelikli olarak toplumun her hücresine yerleştirilmesi gerekmektedir. Tüm kadınların şiddetten uzak eşit ve özgür olduğu dünyanın yaratılması, eşitlik anlayışının yerleştirilmesi ve kadınların görünür olması için mücadeleye devam edeceğiz.
Kadın cinayetlerinin son bulduğu, şiddet, taciz, tecavüz utançlarının yaşanmadığı bir dünyada, insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının teşvik edilmesi ve desteklenmesi ümidiyle, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’müzü kutluyorum.
Yorum Gönder